9 Şubat 2010 Salı

Sevgimetre'nizi çöpe atın

ERKAN BAL

Hiç düşündünüz mü acaba sevgi bir öğreti bir kazanım mıdır aynı zamanda, yoksa sadece Tanrı vergisi bir değer midir? Sevgi öğrenilip öğretilebilir mi? Anne babamızı nasıl yarimizi nasıl eşimizi dostumuzu nasıl sevmeliyiz bunun bir kuralı olabilir mi? Ölçüsü derecesi var mıdır?

Salt manada aşktan bahsetmiyorum. Aşk söz dinlemez bir isyan bir rüzgar bir tatlı beladır insanın başında. Ama ya sevgi? Sevgi kontrol edilebilir mi?

Beni böyle sev seveceksen diyebilir misiniz? Ya da iletişimlerinizi sevgi var aşk yasak diye sınırlandırabilir misiniz? Az sevdiklerim çok sevdiklerim. Uğruna riski göze aldıklarım yanında dünyayı umursamadıklarım canımı verebileceklerim gibi bir kategorize etme şansınız var mı?

Sen asla beni benim gibi sevmedin derken birisi diğerinin sevgisini sınırlandırma tanımlama biçimlendirme hakkını kendinde görmüş olmak gibi bir haksızlık yapmış olmuyor mu?

Haydi diyelim sevgi öğrenilebilir ya öğretilebilir mi? Öğrenilen her şey neticede de öğretilebilir diyebilir miyiz? Okulunu açsak acaba insanlara kimi nasıl nice seveceklerini öğretebilir miyiz? Çok sevmenin ölçüsü nedir? Nasıl ölçülebilir bu? Benzer fedakarlıkları bizce yapamayan birisi bizce sevmemiş mi sayılır?
Yoksa sevgiler de bencil midir? Sadece kendi egomuzun beklentileri midir? Vermeyi de dilediğimizce almayı da dilediğimizce biçimlendirebildiğimiz ve bu kalıplara uyarsan beni sevmiş olursun dediğimiz bir iletişimin adı sevgi midir?

Ya da net dünyasında çokça gördüğümüz mesai saatlerinde var olan hafta sonları biçim değiştiren sanrılar mıdır sevgi? Yani sevdiğinizi bir yaz aşkı gibi mevsimi gelene kadar derin dondurucularda saklayabilir misiniz?
Sabah pcnizi açtığınızda var olan bir mailde mi saklıdır sevgi? Yoksa bir ömür boyu beklemek midir gelmeyecek olsa bile sevdiğini?

Sadece ayırabildiğiniz vakitlerde sevebildiğiniz bir kedi yavrusu mudur? Huzur evlerinde ziyaret ettiğiniz bir yakınınız mıdır bayramda seyranda? Bir çocuk mudur yoldan geçerken başını okşadığınız?

Yoksa yeşil midir sevgi? Bir fidan mıdır besleyip büyüttüğünüz? Tanrının bir armağanı ve içinizde saygıyla hoşgörü ile zaman zaman da fırtına boran kar ile büyüttüğünüz kökleri derine gittiğince yaprak açan boy salan asırlık bir çınar mıdır sevgi?

Soruları da cevapları da bir hayli uzatmak mümkün. Bir düşünün sevgi bir yemek midir içindekileri kendinizin belirleyebildiği? Yoksa bir sanrı mıdır kendimizi şu dünya da avutmak adına sığındığımız?

Gördüğünüzce adını koymak da, ölçmekte imkansız. O yüzden siz siz olun, herkesi olduğu gibi sevin ve sizi sevdikleri gibi sevilmeyi kabul edin.

Sevgimetre'nizi de en kısa zamanda çöpe atın...

3 yorum:

beenmaya dedi ki...

SEVGI UZERINE..

Sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soran Japon yazar ve düşünür Masumi Toyotome sevgiyi üç türe ayırmış... Bir arkadaşımın gönderdiği aşağıdaki metni kısaltarak, sizlerle paylaşmak istiyorum...


"Eğer" türü sevgi...
Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış Toyotome. Örnekler veriyor: "Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan, seni severim..."
Yazara göre, en çok rastlanan sevgi türü buymuş. Bir şarta bağlı sevgi. Karşılık bekleyen sevgi. "Sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığında vaad ettiği bir sevgi türüdür bu," diyor. "Nedeni ve şekli
bakımından bencildir. Amacı sevgi karşılığı bir şey kazanmaktır." Böylesi evliliklerin, ilişkilerin pek çoğu, "eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor.
İnsanlar birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüye aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. Beklentiler gerçekleşmediğinde, düş kırıklıkları başlıyor. Sevgi giderek nefrete dönüşüyor...
En saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "eğer" türüne rastlanıyor. Tokyo Üniversitesi giriş sınavlarını kazanamayan bir genç intihar ettiğinde, "Gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, ama yanılıyorlardı," diyor Toyotome. "Delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin büyük beklentilere bağlı olduğunu anlamıştı... Bu sevginin varlığını bilmek, genç adamın yaptığı gibi yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir."

beenmaya dedi ki...

"Çünkü" türü sevgi...
"Bu tür sevgide kişi, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Karşısındakinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır." Örnek mi?... "Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki... Çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki..."
Yazar, "çünkü" türü sevginin, "eğer" türü sevgiye tercih edildiğini vurguluyor ve, "O zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor. "Toplumlardaki sevgilerin çoğu 'çünkü' türündendir ve bu cins sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür," diyor.
Peki o zaman hepimizin bir ömür boyu aradığı, bulmak için çırpındığı gerçek sevgi nedir?


"Üçüncü tip sevgi benim 'Rağmen' diye adlandırdığım türdür," diyor. "Bir koşula bağlı olmadığı ve karşılığında hiçbir şey beklenmediği için..." Böylesi bir sevgide, insan, "Bir şey olduğu için" değil, "Bir şey olmasına rağmen" sevilir.
Esmeralda, Qusimodo'yu kamburluğuna ve çirkinliğine "rağmen" sever. Yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar! "Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Ve bunlara 'rağmen' sevilir." Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen 'olduğu gibi' kabul edilerek...
Japon yazar, "Yüreklerin en çok susadığı sevgi budur," diyor. "Farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." Haklı olduğunu da kanıtlamak için bizi bir teste davet ediyor.
"Şu soruma cevap verin" diyor. "Kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiçkimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz;
yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize, 'Yaşamamın ne yararı var?' diye sormaz mıydınız?..."
Ve şöyle devam ediyor : "Şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün. Dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?
O an yaşam size anlamsız gelmez miydi? Diyelim sıradan bir yaşamınız var, günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?" diye soruyor ve yanıtlıyor:
"Böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar, ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar."
Toyotome, tüm yüreğiyle savını savunuyor ve şöyle bir iddiada bulunuyor:
"Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız veya bir gün bu sevgiyi bulacağınıza olan inancınızdır."
Hepsi o... Ve en çarpıcı cümleyi en sona bırakmış: "Dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!"

ISIK MENDERES/2003

Erkan BAL dedi ki...

@beenmaya: bu yazıyı çok iyi bilirim. geçmiş yıllarda tabir caizse hit olmuş parçalar.. "rağmen sevmek, ruh ikizi ve (senin gemin camdan sevgili), bir de ne vardı "hey sen karşıdaki, ekranın ötesindeki" yok bunların hepsi güzel cümleler olsa da rağmen sevgiye inanmıyorum. o köleliğin baklava cinsinden tarifi. bununla ilgili bir yazım var paylaşırım bir gün.