7 Ağustos 2010 Cumartesi

İçimizdeki Renkler / Siyah-4


-sondan bir önce-

Her zaman 12'yi gösteren saatler gibi kendi doğruları vardı siyahın. Öyle ki, olmazsa olmaz ilkeler, bakış açıları. Çoğu asil, doğru şeyler ama bazen kendi gözünü kör eden, bana göre böyle deyip işin içinden çıkıverdiği. Başka yorumlara, saçmalama ne alakası var dediği doğrular.

Kendi aklına yatandan ötesiyle, işim olmaz diyerek gündeminden çıkardığı, sadece kendi bakış açısını doğru kabul ettiği, ya siyahtır ya beyaz dediği doğrular. Ancak, ben birisinin ona karşı pencereyi de göstermesi gerektiği kanısındaydım. Ne kadar can yakıcı olsa da sonuçları hiç hoş olmasa da, ona bunu söylemeliydim, bildirmeliydim. Yoksa benim dünyamda siyahın, siyahın dünyasında benim yerim kalmayacaktı.

Siyah ne kadar asil ve soylu olursa olsun gri ve kahverengiyi de öğrenmek, bilmek zorundaydı.

Çok sancılı bir süreç oldu siyahın sulandırılması. Biliyorum o asla kendi renginden taviz vermeyecekti. Ancak bu kadar siyah da bana ağır geliyordu. Nefes alamıyordum. Gözüm kararıyordu.

Siyahın bilmediği ara renklerdi. Oysa kahverengi ve griyi de kendi oluşturuyordu farkında değildi. Hayata sadece kendi penceresinden ve kendi doğrularından bakmak güzel olsa da her şey siyah ve beyazdan ibaret değildi bu dünyada.

Ama siyah bunu bilmiyor bilmek istemiyordu. Onun için doğru olan şey doğruydu ve başkalarına yanlış gelmesi önemsizdi. Aynı şekilde başkalarının doğrularının ona yanlış gelmesi durumunda da bunu siyahın kabullenmesi oldukça zordu. Yine de ona kapalı-açık ve aralık kapı formülünü anlatmaya karar verdim.

Bilinmez.
Belki vaktiyle başkalarının doğruları yüzünden çok üzülmüş de olabilirdi ama kendi doğrularının da başkalarının canını yaktığını görmesi gerekiyordu. Nasıl günışığının siyah ve beyaz dışında ayrışabilen yedi rengi varsa, başka insanların da iyi kötü zamanları, duruma göre değişen farklı algıları vardı. (sürecek)

Hiç yorum yok: