7 Ekim 2010 Perşembe

Ey oğul tadında monologlar - II




I

Ey oğul, sevmek denilen şey, bir çeşit gönüllü kölelik değildir.
Mutlaka çiftler tarafından hayatta yapılabilecek fedakârlıklar vardır. Ancak sevmek her iki kişi tarafından da hayatta karşılaşılan zorluklarda diğerinin yanında yer alabilmek, ben senden yanayım, bizden yanayım seni istiyorum, bizi istiyorum diyebilmektir. Bu yük tek kişinin taşıyamayacağı kadar büyük ve tek taraflı taşınması manasızdır.

II

İki insan arasındaki alınganlıklar gerçek dünyada genelde kolayca çözülür. Ancak gerek sanal âlemde, gerek iletişimin aracısız yapılamadığı telefon, bilgisayar, mail gibi yöntemlerde zaman zaman yanlış anlaşılmalar, kırılıp dökülmeler olması doğaldır.

Bu yüzden eş, dost sevgili ve değer verdiğiniz arkadaşlarınızla sorunlarınızı telefonda, msn'de, mailde veya üçüncü kişiler yoluyla değil, ne olursa olsun yüz yüze çözmeyi deneyin. Hatta bu konuda birbirinize söz verin, yeminleşin.

III

İnsan ne kadar kuşkucu olursa olsun, ötekine güvenmek istiyor. Beynini kemiren karıncaları unutarak koyverivermek istiyor yüreğini.

Arkadaşım, dostum, yârim, yarenim dediği insanlara kuşkuyla yaklaşmak istemiyor. Bir teslimiyete dünden razı oluyor. Çünkü aradığı esas şey; sevilmek. Huzur ve mutluluk da var belki ama aslolan sevmeye, sevilmeye duyulan inanılmaz açlık hissi.

Bu yüzden çoğumuz bir tatlı sözü duymaya dünden razı, bu yüzden yüreğimiz, hep deniz kıyısında suya indirilmiş bir yelkenli gibi hazır beklemekteyiz. 

Bu yüzden onca sözün içinde inci tanelerini  toplar gibi güzel sözleri görüp, kapılıveriyoruz. Kelimeler kifayetsiz kaldığında ise HAL’E bakıyoruz. Sözlerden çok daha anlamlı olan davranışlar büyülüyor bizi.

Bu yüzden işini iyi bilen avcılar güzel sözlerin yetmediği yerde, güzel jestlerle avlıyor yüreğimizi. Çünkü biz av olmaya çoktan razıyız.